4 Ağustos 2011 Perşembe

ON HAFTA SOHBETLERİ-3 TASVİR SOHBETİ 1. KISIM


اَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
بِسْم ِاللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِين
اَلصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ عَلَى أٰلِهِ وَصَحْبِهِ اَجْمَعِينَ
صَلُّوا عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ
صَلُّوا عَلَى بَدْرِ الدُّجَى مُحَمَّدٍ
صَلُّوا عَلَى شَمْسِ الضُّحَى مُحَمَّدٍ
صَلُّوا عَلَى مُرْشِدِنَا مُحَمَّدٍ
صَلُّوا عَلَى طَبِيبِ قُلُوبِنَا مُحَمَّدٍ
صَلُّوا عَلَى شَفِيعِ ذُنُوبِنَا مُحَمَّدٍ
صَلُّوا عَلَى نُورِ الْهُدَى مُحَمَّدٍ
اَلْأَوَّلُ اَللهُ اَلْأَخِرُ اَللهُ اَلظَّاهِرُ اَللهُ اَلْبَاطِنُ اَللهُ
خَيْرِهِ وَ شَرِّهِ مِنَ اللهِ
مَنْ كَانَ فىِ قَلْبِهِ اَللهُ
رَبِّ اشْرَحْ لِى صَدْرِى وَ يَسِّرْى لىِ اَمْرِى
وَحْلُلْ عُقْدَةً مِنْ لِسَانىِ يَفْقَهُ قَوْلِى
اُفَوِّضُ اَمْرِى اِلَى للهِ وَ اَللهُ بَصِيرٌ بِالْعِبَادِ
سُبْحَانَكَ لَا عِلْمَ لَنَا اِلَّا مَا عَلَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ
سَبْحَانَكَ لَا فَهْمَ لَنَا اِلَّا مَا فَهَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْجَوَادُ الْكَرِيمُ



اَعُوذُ بِالله مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ بِسْم ِاللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيم
الم
                                                    Elif, lam, mim.
Halk arasında Bakara diye şöhret bulmuş sure-i celilenin ilk ayeti olan;    Elif- lam- mim, ayetini dilimizin döndüğünce, gücümüzün yettiğince anlamaya ve anlatmaya çalışacağız.
Bu harflere, huruf-u mukatta’a denir. Al-i İmran diye meşhur surenin 7. ayet-i kerimesinde bu harflerle ilgili şöyle buyurur;

فَأَمَّا الَّذِينَ في قُلُوبِهِمْ زَيْغٌ فَيَتَّبِعُونَ مَا تَشَابَهَ مِنْهُ ابْتِغَاء الْفِتْنَةِ وَابْتِغَاء تَأْوِيلِهِ وَمَا يَعْلَمُ تَأْوِيلَهُ إِلاَّ اللّهُ وَالرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ يَقُولُونَ آمَنَّا بِهِ كُلٌّ مِّنْ عِندِ رَبِّنَا وَمَا يَذَّكَّرُ إِلاَّ أُوْلُواْ الألْبَابِ

‘Kalplerinde bir eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onun olmadık yorumlarını yapmak için müteşabih ayetlerinin ardına düşerler. Oysa onun gerçek manasını ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olanlar, “Ona inandık, hepsi Rabbimiz katındandır” derler. (Bu inceliği) ancak akıl sahipleri düşünüp anlar.’
Euzü’yü anlamak, Bismillahirrahmanirrahim’i yaşamaktır. - elif- Allah’ın adıdır, - lam- Latif-i zü’l-Celal olan Allah’ın la mekan sırrıdır, - mim- Muhammed (s.a.v)’in beyanıdır ve arif olana bir söz, bir işaret yeter deyip, Rabbimizin verdiği ilim ve fehimle anlatacağız inşallah.
Euzü – sığınırım,  billahi – O Allah’a, minneşşeytan-şeytandan, racim –taşlanmış, horlanmış, kovulmuş şeytandan, kötü ve kötülükler yapan, kötü ve kötülüklere davet eden nefsimin şerrinden, Hak ve hakikate davet edilince, riyakarlık yaparım düşüncesi içersine girip de, yaptıklarımla dediklerim bir tutmuyor ben o zaman bir köşeye çekileyim’ diyenin şerrinden.
Bismi- Allah’ın adıyla, Rahman-iyiyi de kötüyü de dünyada rızıklandıran, Rahim-ahrette ise yalnızca inananlara merhamet eden. O Rahman ki dişilerin ve erkeklerin, güneşin ve ayın, arzın ve arşın ve içinde ki bütün mahlukatın Rabbidir. Rahmandır bütün hepsine merhamet edendir. Annelerin sabilerine verdiği, gökyüzünün toprağa serpiştiği rahmet, O’nun rahmetinin bir cüzüdür. Anne merhametiyle cümleyi kuşatandır Allah, diyeceğiz.
Elif diyeceğiz ondan sonra müfessirler şöyle söylerler;
Elif, bir şifredir. Diğer müfessirler de şöyle söylerler;
Dikkat çekmek için - elif – diye söylenmiştir. Yani ünlem taşır. İmdat, gibi derler. Yani dikkat çekilebilmesi için Kur’an’ın ahkamına, elif- lam- mim diye söyler müfessirler.
Evvelki alimlerden bir tanesinin ölüm vakti geliyor, sekerata yatıyor. Has talebesini çağırıyor;
-Evladım! Elli senemi istiazeyi anlatarak geçirdim, vefatımdan sonra halefim sensin, sen de Bismillahirrahmanirrahim’i anlat bu kalan zümreye, diyor.
Euzü; sığındım, demektir. Sığınmanın ne olduğunu bilmeyen, nereye sığındığını bilmeyen bir insanın Euzü demesi kadar abes, desturun ne anlama geldiğini bilmeden, mahiyetini anlamadan insanlara destur demesi kadar abes bir durum yoktur. Elbette kelime manalarını değil, mahiyetini anlamaktır asıl olan. Hayata tatbik etmek için anlamaktır. Ne alim bıkmış elli sene Euzü’yü anlatmaktan, ne de cemaati bıkmış Euzü’yü dinlemekten. Elli sene sonra talebesine şunu söylemekte; en iyi anlayan sensin, bundan sonra anlat Bismillahirrahmanirrahim’i bu kalan arkamızda ki zümreye. Şimdi biz de aynı sebatla Kur’an’ı Azimüşşan’ı anlatacağız.
Elif- lam- mim ayetini, Yahudiler duyunca, hemen geliyorlar Muhammed Mustafa (s.a.v)’e. Yahudiler, hurufçular diye anılır, bugünde kabalacılar derler. Bunlar harfleri rakamla işaretlerler. Yani her harfi bir rakamla eşleştirip, toplarlar, çıkartırlar, çarparlar buna da ebcet hesabı derler. Yahudilere ait olan bu hesap, İslam alemine de girmiş, pek çok fitneye sebep olmuştur. Halbuki bu Yahudilikte vardır. Gelin görün ki tefsir alimleri bunu anlatırken bile Yahudiliği anlayamamışlardır. Yahudi matematik hesabıyla, kimi zaman arttırarak, kimi zaman eksilterek istedikleri gibi hesaplayarak, çağa zulümlerini, işte Tevrat’ta da böyle çıkıyordu demektedir. İşte bu anlayıştaki hahamlar Muhammed (s.a.v)’ e geliyorlar, diyorlar ki;
-Ya Muhammed sana Elif- lam- mim mi dendi?
Allah’ın Rasulü (s.a.v);
—Evet, beli, bana Elif- lam- mim, dendi. Ne oldu ki?
-E o zaman Elif-şu, Lam-şu, Mim-şu toplam olarak senin nübüvvetin şu kadar, ömrün de şu kadar eder, deyip gaybı hesaplamaya çalışıyorlar.
Diyor ki Habibi Kibriya Muhammed Mustafa (s.a.v);
Bana Ta- sin de dendi.
-E tamam, diyorlar onu da hesaplıyorlar, şu kadar sene.
Bana Elif- lam- ra da dendi.
-E, o zaman şu kadar sene.
-‘Bana Ha- mim- ayn- sin- gaf da dendi’, deyince, diyorlar ki;
-Ya Muhammed, senin işin karışık. Oradan hemen çıkmayı arzu ediyorlar.
İslam alimleri içinde ebcet hesabıyla, Kur’an’ı anlamak isteyen müfessirler çıkmıştır. Ebcet hesabıyla Kur’an’ın şifresini çözmeye kalkışanlar. Ebcet hesabıyla Kur’an’ın mucizevi yönünü göstermeye çalışanlar, bilmezler mi Kur’an bizatihi, kendi mucizedir, Muhammed Mustafa (s.a.v)’in en büyük mucizesidir, çünkü kıyamete kadar tek bir harfi, noktası dahi değişmeden kalacağına Allah-u Teala’nın garantisi vardır.  Hangi kitabın böyle bir garantisi vardır? Kur’an’ı anlamak için türlü türlü hesaplara gerek yok ki. Allah’ın kuluna verdiği feraset, derin anlayış yeter.

Siz Muhammed Mustafa (s.a.v)’in zamanın da olduğunuzu sanmaktan acizsiniz ama biz Muhammed Mustafa (s.a.v)’in devrinin devam ettiğini söylüyoruz.
Muhakkak ki Muhammed Mustafa (s.a.v) kıyamete kadar bakidir. Muhammedü’r-Rasulullah demeden, ne İslam olunabilir, ne de mümin.
Siz dini laf mı zannediyorsunuz? Sözden anlaşılır, hayata tatbik edilmez mi zannediyorsunuz? Bizim dinimiz laf dini değil hayat dinidir.







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder